Kadın cinayetleri son yıllarda ülkemizde artarak devam ederken, bu soruna dikkat çekmek ve toplumsal farkındalığı artırmak amacıyla birçok kadın ve kadın grubu çeşitli kampanyalar yürütüyor. Bu bağlamda bir kadın, kendisinin ve diğer kadınların sesini duyurmak amacıyla yapılan çalışmalara katıldığını, ancak her kadının cinayete kurban gitmek istemediğini belirtti. Sena, “Kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum. Bizler hayata, ailemize, topluma katkıda bulunmak için yaşam sürdüren varlıklarız” diyerek bu duruma karşı tepkisini dile getirdi.
Sena'nın hikayesi, toplumda dikkat çeken çok sayıda kadının hikayesiyle örtüşüyor. Birçok kadın, sahip olduğu potansiyel, hayal ve hedeflerden bağımsız olarak bir gün bir cinayet kurbanı olabilir. Sena, yaşamını ailesinin yanında sürdüren, sevdikleriyle bağları güçlü bir kadın. Ancak, toplumsal baskılar ve kadın cinayetleri konusundaki artış, onun hayatında derin izler bırakmakta. “Yaşamak istiyorum, ailemin yanında ve sevdiklerimin yanı başında. Ancak bir gün bu hayallerim sona erebilir” diyor.
Hal böyleyken, kadınların kendilerini ifade etme yolları ve topluma varoluşlarını sürdürebilme becerileri büyük bir önem arz ediyor. Sena, yaşadığı zor zamanlarda aile ve arkadaş desteğinin önemine vurgu yaparak, "Ailem ve dostlarımın sevgisi, bana her şeyin üstesinden gelebileceğimi hatırlatıyor. Fakat bu, yine de toplumun Özgürce ve güvenli bir şekilde yaşamamızı sağlayacak önlemlere ihtiyacımız olduğu gerçeğini değiştirmiyor" diyor.
Maalesef, Türkiye'de kadın cinayetleri her geçen gün artış göstermekte. Özellikle, toplumsal normların ve cinsiyet eşitsizliğinin kadının yaşam hakkını tehdit eder hale gelmesi, Sena gibi birçok kadının kaygılarını derinleştiriyor. Kadınların toplumda varoluşu, sadece cesaretle değil, aynı zamanda devletin ve toplumun her katmanında sağlanacak güvenlikle ilişkilidir. Sena gibi kadınlar, bu cinayetlere karşı güçlü bir duruş sergiliyor ve topluma sesleniyor: "Bizler birer potansiyel cinayet kurbanı değiliz. Bizler, toplumda eşit şekilde var olmayı istemekle yükümlüyüz" diyor.
Sena'nın çağrısı, yalnızca bir bireyin serzenişi değil, aynı zamanda kadınların gücünü ve dayanışmasını vurgulayan bir ses. “Bu savaşı kazanmak için kadınların dayanışmasını artırmalıyız. Her bir kadının sesi, diğer bir kadının kurtuluşuna vesile olabilir” diyerek, bu anorektik duruma karşı kararlılığını belirtiyor. Sena'nın uğraşı, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı bir duruş sergilerken, bir yandan da hayata tutunmaya yardımcı olabilecek bir destek arayışının yansımasını ortaya koyuyor.
Sena'nın çığlığı, sadece kendi yaşamına değil, aynı zamanda tüm kadınlara hitap eden ve toplumda bir dönüşüm yaratmayı hedefleyen bir çağrıdır. Bu çağrı, kadın cinayetlerinin durdurulması, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ortadan kaldırılması ve kadınların toplumda daha fazla yer almasını sağlamak adına atılacak adımların önemini vurgulamaktadır. Her kadın, hayatta sadece cinayet olarak anılmak istemiyor; her kadın, sevdiğiyle, toplumu ile iç içe, sağlıklı ve güvenli bir yaşam sürmeyi arzuluyor. Sena'nın hikayesi, bu gerçekliğin önemi üzerine düşünmemiz gerektiğini gösteriyor.
Yaşanan her bir kadın cinayeti, yalnızca o bireyin hayatını değil, o kişinin ailesini ve çevresini de etkileyen derin yaralar bırakmaktadır. Bu yüzden her bireyin bu konuda sorumluluk alması, dönüştürücü bir toplum oluşturmak için ilk adımlardan biri. Sena, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine ve kadına yönelik şiddetle ilgili mücadelesine devam ederken, diğer kadınların da sesini duymak ve bu konuda birlik olmanın önemine vurgu yapıyor.
Sonuç olarak, Sena'nın içten çağrısı, yalnızca kendisini değil, tüm kadınları temsil eden bir duruş sergiliyor. Bu mücadelede, kadınların sesini duyurması ve toplumlarda adalet arayışının sürdürülmesi gerekmektedir. “Kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum,” diyen Sena'nın sesi, gelecekte daha güvenli bir yaşam talebinin çığlığıdır; bu çığlığın her kadına ulaşması ve bir ses haline dönüşmesi, geleceğimiz için hayati bir öneme sahiptir.